Üçüncü Göz Efsanesi Nedir ?

Yorum
Üçüncü göz efsanesi
İnsan vucudu, bedenimiz bilimsel ve teknolojik bütün gelişmelere rağmen henüz tam da keşfedilemedi; özellikle de beyin...
Tıpkı, uzayda bir sürü keşif yapmamıza rağmen, henüz yeraltını tam bilemiyor olmamız gibi, ne okyanusların diplerini ne de yerkabuğunun derinliklerini keşfedemediğimiz gibi beynin de bütün sırlarına vâkıf değiliz.

Modern Bilim dünyası, çoğu kez kadim dünyadan kalma efsaneleri ''safsata'', bilimdışı görse de, bilim dönüp dolaşıp kadim dünya efsanelerini ya gerçekleştiriyor ya da gerçekliğini kanıtladı, kanıtlıyor.

Felsefi boyutu daha büyük bir tartışma ve iddia konusu olsa da ''Üçüncü Göz'', kadim zamanlardan beri bir muammadır... Dede Korkut Hikâyeleri'nde geçen Tepegöz, Orta Asya'dan beri halk arasında Eğegöz, Yalgızgöz diye geçen, Roma-Yunan Mitolojisi'nde Kiklop diye bilinen ve pek çok uygarlığın kültüründe görünen efsanevi yaratığın ortak özelliği alının ortasındaki gözdür, istinai biçimde göğsün ortasında bulunan gözdür...
Üçüncü göz Gerçekmi?

Bindi ve Tiklak'lar de bunun değişik bir versiyonudur. Hindistan'da Hindu kadınların dini bir sembol olarak kullandığı kadar, evli kadınların bir damga gibi yaptığı alnının ortasındaki siyah nokta, dövme Hindu'larda ruhsal gözü de simgeler.Bugün Batı kültürlerinde de bunu yapanları görüyoruz.

Özellikle, Doğu Felsefeleri ve Brahmanizm, Hinduizm gibi dinleri ile Batı'da modernleştirilmiş metafizik, felsefi versiyon ve New Age-Yeni Çağ inançlarında da algının kapılarını açan gizli bir ''Üçüncü Göz'' vardır.



Bu genelde Budizm ve budizmin sulandırılmış modernize versiyonlarına dayandırılsa da, tam tersine Buddha, ''Üçüncü Göz''ü reddeder...

Brahman uleması Uddaka'nın sorularına karşı, Buda-Bodhisatta'nın verdiği cevaplarla bugün düşünülen mânâdaki bir Üçüncü Göz'e ya da metafiziksel  bir Ruh Gözü'ne karşı çıkar:

''Uddaka dedi ki: ''Nesnelerin birliğini düşün. Nesneler kendi parçaları değildir, ama yine de mevcutturlar. Bedeninin uzuvları ve organları senin egon değildir, fakat egon bütün bu parçalara sahiptir. Örneğin Ganj nedir? Kum mu Ganj'dır? Su mu Ganj'dır? Bu kıyı mı Ganj'dır? Öteki kıyı mı Ganj'dır? Ganj koca bir nehirdir ve bütün bu niteliklere sahiptir. Egomuz da aynen böyledir.''

Bodhisatta şöyle cevap verdi: ''Öyle değil efendim! Suyu, kumu, bu kıyıyı ve öteki kıyıyı hariç tutarsak Ganj'ı nerede bulabiliriz? Aynı şekilde insanın faaliyetlerini âhenkli birlikleri içinde gözleyebiliyorum fakat parçaların dışında bir ego'ya yer göremiyorum.''
(...)
''17- Farzedelim ki, duyuların hareketlerini yerine getiren bir atman(*) var, o takdirde görmenin kapısı yıkılıp göz çıkartılırsa, daha geniş delikten bu atman daha iyi bakabilecek ve etraftaki şekilleri eskisinden daha iyi ve daha net görebilecekti. Kulaklar sökülüp atılsa, sesleri daha iyi duyabilecekti; dil koparılsa daha iyi tad alacaktı ve beden tahrip edilse daha iyi hissedecekti.
18- (...)Yeniden doğuş, bir benliğin tenasühü olmaksızın vardır (...)''
 (*) Atman: Hayatın ilkesi olan nefes, ruh, benlik, ego, eski Brahman ekollerinin bazılarına göre atman, insanda metafizik bir varlığı simgeler ve insanın düşüncelerini düşünen, duygularını duyan ve işlerini işleyen odur. Buda, bu anlamda bir atmanın varlığını reddeder.'' (Buda'nın Öğretisi-The Gospel of Buddha - Eski metinlerden derleyen Paul Carus, Çev: Teoman Uçgun, Ruh ve Madde Yayınları,1984)

İnsan beyninin bütünü ile henüz keşfedilemediği ve anlaşılamadığı aşikâr. Yine de, Pineal Gland - Epifiz Bezi'nin Ruh Gözü, 3. Göz olduğu fikri Antik Yunan'dan beri mevcuttur.

Fransız filozof  René Descartes, orijinal isminin kökeni Çamkozalağı'ndan gelen Pineal Gland - Epifiz Bezi'ni ''Ruhun Koltuğu'' olarak tanımlamış ve ruhun vücuttaki merkezi olarak görmüştür. Hatta ilahi mesajları alındığı yer olduğunu iddia etmiştir. Hz. İsa'nın Matta İncili 6:22'deki ''Bedenin ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa, bütün bedeniniz aydınlık olur. '' sözü de bunun işareti olarak gösterilir.

Bilimsel olarak baktığımızda ise Beyindeki Epifiz Bezi'nin 3. Göz olduğu iddiası 2015'te yine gündemde olsa da...

Aslında, yapılan araştırma ve açıklanan sonuçlar 1985'ten kalma: Eye to (Third) Eye; Scientists Are Taking Advantage of Unexpected Similarities between the Eye's Retina and the Brain's Pineal Gland

1995'de USC Health & Medicine'in Winter 1995 edisyonun kapağı da olan: Ph.D Cheryl Craft'ın The Mind's Eye araştırması ve tezi var.

Yine, 2004'te yapılan Dr. David Klein'ın bir başka çalışması daha mevcut: Pineal Gland Evolved To Improve Vision, According To New Theory

Epifiz Bezi-Pineal Gland, bezelye büyüklüğünde ve geometrik olarak beynin tam orta noktasındadır.

Orjinal ismi Pineal Gland, Latince pinecone-çam kozalağından gelmektedir. Çam kozalağı mimaride bir simge, dini bir sembol olarak Sümer, Hint, Antik Yunan, Antik Mısır ve Roma'da da bulunduğu gibi Katolik âleminin merkezi Vatikan'da da Court of the Pine Cone-Cortile del Belvedere mevcuttur;  antik kültürlerden Papalık Asası'na kadar bunu görebiliyoruz...

Her simgenin farklı farklı kültürlerde değişik versiyonları bulunur. Bindi ve Tiklat'ların da aslında kadim dünyadan beri Epifiz Bezi - Pineal Gland'ı temsil ettiği düşünülmekte.

Epifiz Bezi'nin işlevi, yapısı ya da sırrı, bilimsel olarak araştırmaların ve teknolojinin gelişmesiyle yavaş yavaş çözülmeye başlandı.

Kertenkele kafatasının içinde, derisinin altında ışığa duyarlı ''üçüncü göz'' tespit edilmiştir. Yunuslar ve Balinalar gibi yön tayinini beyindeki ''sonar sistemi'' ile yapan memelilerde de benzer bir durum sözkonudur. Yunuslar, balinalar yüksek frekansta ses üretip çevrelerine yayarlar. Bu yüksek frekanslı seslerin objelerden yansıyıp geri gelen yankılarını toplayıp beyinlerinde değerlendirerek yön tayin eder ya da çevrelerini ''görürler''... Buna Ekolokasyon deniliyor. Bu sonar sistem sayesinde metrelerce uzaklarındaki cisimlerin büyüklüğünü, şeklini, hızını, yerini hatta yoğunluklarını tespit edebilirler.

Bunun değişik versiyonları göç eden kuşlarda da mevcuttur.

İnsan beynindeki Epifiz Bezi, geceleri artan miktarda melatonin hormonu salgılıyor ve içkısmı çubuk biçimde yollar ve konilerden oluşuyor. Yollar-Rods kısmında herbirinin içi, göz retinasına benziyor ve görme merkezi ile bağlı olmasının yanında gözdeki vitröz sıvıya da sahip.

Epifiz Bezi, N,N-Dimethyltryptamine-Dimetiltriptamin-DMT denilen halüsinojen bir kimyasal salgılamakta.

DMT, doğum ve ölüm ile uyku sırasında salgılanıyor.

Uyku sırasında salgılanması rüyaların görüldüğü evrede oluyor ve etkilerinin arasında zaman algısında değişim vardır.

Ölümden dönenlerin gördükleri beyaz ışığın sırrı DMT... Bunu da, DMT'nin ''içilmesi'' sayesinde biliyoruz. Peru'da Ayahuasca-Caapi-Yajé denilen bitkiden elde edilen bir tür şarap ve yapraklarından yapılan çay'ı aşırı derecede DMT içeriyor, içildiğinde uyuşturuculardan daha ağır bir halüsinasyon yaratıyor. Kullanımı birçok ülkede yasaktır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Sayfa Başına Dön
-->